Anne olmanın da bir balansı var

Anne olmanın varoluş sistemi içinde kadına verilmiş en hoş hediyelerden biri olduğunu belirten Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner, “Ancak hayatın her alanında olduğu gibi anne olmanın da bir balansı var. Kendimizi adamadan, çocuklarımızın varlığının yarattığı manevi zenginlikle yaşamdaki öteki rollerimizden çalmadan balanslı bir biçimde beraber yol almalıyız” diyor.

Kadın, kendi vücudunda ruh taşıyan bir insanın dünyaya gelmesine kanallık eder. Bu anlamda zekasal, vücutsal ve ruhsal olarak kadın yaşamı süresince başka hiçbir biçimde yaşayamayacağı değişik tecrübeler elde eder.

Her kadının yaratılışı itibariyle anne olma özelliklerine sahip olduğunu ancak anne olma kararını verirken zekasal, vücutsal ve ruhsal olarak analığa hazır olmasının ehemmiyetli olduğunu belirten Gülden Üner, “Gebelik yarıyılı bebeğin ruhsal ve psikolojik gelişimini ehemmiyetli derecede tesirler. Bu yarıyılda annenin tüm coşkusal ve duygusal vaziyeti bebeğe aktarılır” diyor ve ilave ediyor; “Şayet anne bebeğe hazır değilse, istenmeyen bir gebelik ise, anne son derece stresli bir yaşam stiline sahip ise şiddete maruz kalıyorsa tüm bu yaşadıklarının duygusal izleri bebeğe geçer ve doğduğunda tüm yaşamına tesir eder. Bu sebeple anne olmaya hazırlanan kadın analık şuuruna ermelidir. Gebelik yarıyılı süresince kadına bir çiçek gibi bakılmalı ve anne adayı da kendisine aynı itinayı göstermelidir.”

Analık hazır olana artı değer katar

Bir kadının anne olduğunda yaşamında bir hayli enerjiğin değişebileceğini ve anne adaylarının bu gidişata şuurlu olarak hazır olması gerektiğine dikkat toplayan Gülden Üner; “Bize bahşedilen hayat yalnızca kariyer yapmak ya da başka fani etkinlikler içinde ömür harcamak üzerine heyeti değil. Dolayısıyla çocuğa yaşamda yapılmak istenenlerin bir maniyi gibi bakıldığında zati o kadın için anne olmak doğru değil. Analık, zekasal, ruhsal ve vücutsal olarak balansı sağlamış, bir çocuk dünyaya getirmeyi kendi içinde onaylamış olmayı gerektirir. Analığa bu biçimde bakan bir kadın için çocuk ona vazgeçin mani olmayı bütün tersi artı değer katacaktır” diyor.

Kadın olduğunuzu unutmayın

Anne olduktan sonra pek çok kadının yaşamdaki öteki rollerini aksattığını hatta unutup yok saydığını söyleyen Gülden Üner, manevi fobileri ve endişeleriyle kirlenen bir akla sahip olan kadınların yaşamın merkezine çocuklarını oturttuğunu belirtiyor. Bu tip vaziyetlerde ilk ilgisizlik ettiklerinin de eşi olduğunu ve bu surattan çocuk sahibi olduktan sonra pek çok konutluluğun bitme noktasına geldiğini ifade eden Gülden Üner laflarını şöyle sürdürüyor:

“Hayatın her alanında olduğu gibi anne olmanın da bir balansı var. Bu surattan her insanın kendi bilinçaltındaki travmatik izleri, fobilerini dönüştürmesi gerekir. Bunu yapmadığı sürece çocuğa odaklı, obsesif diyebileceğimiz derecede saplantılı, eşini ve kendini ilgisizlik eden annelerle dolu olacaktır dünya. Ve işin makûs tarafı bu biçimde jenerasyondan nesile aktarılan bilgi bizi sıhhatsiz bir cemiyet yapısına götürür. Bir kadın çocuk doğurabilir ancak o çocuğun sahibi değildir. Çocuklarımıza bizim aracılığımızla dünyaya gelmiş bir ruh gözü ile bakarsak onu çılgınca sahiplenmek yerine onu akıl-ruh-beden balansı içinde geliştirmek için enerjimizi kullanırız. Böylece kendimizi adamak değil yaşamda çocuklarımızın varlığının yarattığı manevi zenginlikle yaşamdaki öteki rollerimizden çalmadan balanslı bir biçimde beraber yol alabiliriz.”