Aşk dört mevsim aşık insanın gözlerinde
Kırmızı kurdelelerle süslenmiş bayram rüzgârlı havaları barındıran ilkokul sınıfları gibidir aşkı yaşadığımız mevsimler. Bir tepede ağaçlar arasında salıncak üstünde koşuşturmacalarla…
Bazen ilkbahara denk kazanç bu mevsim, bazen son. Bazen de bir aralık mevsimi Noel ile çıkagelir en soğuğundan, hani donduranından. Yaşanacak bayram havaları, koşup tutulacak aşk bahçeleri yoktur belki bu mevsimde, ama bir ilkbahardan aşırısını dahi dinlediğimiz notaları buluruz bir anda.
Sanki başka kimse beğenemezmiş gibi
Aşkın dilinden dökülen kelimeler gözlerimizden kalbimize uzun ince, midemizde son bulan kelebek rüzgârlı iç gıcıklayıcı bir yol alır. Onca kaos arasında sımsıkı sarılırız bu elleri masal kokan müzik ruhlu adama. Bizi beğendiği için minnettarızdır, sanki başka kimse beğenemezmiş gibi.
Gerçekten de başka kimse onun gibi beğenemez işte. Sabahlara kadar uykunda bebek soluğu bekler gibi izlemez, izleyemez. Semana uçurduğumuz balonlar, kaçırılan tren seferleri, uykusuz gözler ve bu gözlerden bu adam kısmetine dökülen gözyaşları, ertelenen dost buluşmaları… Hiç biri, gerçekten hiç biri bu sevgili adam yanımızdayken ve hala hazırda elimizi sımsıkı yakalıyorken ve yakalayacakken birer kayıp kıymeti taşımaz.
Gözleri âmâ eden aşk
İşte bu anda artık aşktan âmâ olma faslını yaşarız. Gözümüze işaret parmağını daldırmış bu sevgili adam, ömürlük coşku, bizi bir hoş kokusuna tutsak edip rüzgar sırtında tam coğrafyaya çeker.
Öğreniriz, kimse onun gibi kokmaz, kokamaz işte. Coğrafyanın mukadderatımız olduğunu öğrenmeden düştüğümüz aşkın peşinde çekiliriz; çöller boyu, denizler boyu, yollar boyu…
Zira aşk, sadece O’nun kokusuyla çekilebilmektir bazen…
özel içeriğidir.