Genç modacı Banu Güven ile tanışmaya hazırlanın!
Herşeyden önce biz bir tasarım ülkesinden çok tekstil ülkesiyiz. Çok yetenekli ve vizyon sahibi tasarımcılarımız var. Ancak çoğu kurumsal şirket kategorisinde değiller. Bunun nedeni ise genelde finansal desteğin eksikliği. Kurumsal tasarım şirketlerimizin az olmasından dolayı iş fırsatlarının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Tasarım eğitimi konusunda ise Türkiye gerçekten iyi bir yerde. İTÜ ve Mimar Sinan Üniversitesi gibi bir çok üniversitenin son derece başarılı moda tasarım programları var. Öğrencilere hem sanatsal hem de teknik açıdan çok iyi eğitim veriyorlar. Bence Türkiye’de tasarımcı olmanın zorluğu, tasarımlarınızı buluşturmak istediğiniz müşteri profili ile alakalı. İstediğiniz gibi bir profil yoksa veya küçük bir kesimse sevdiğiniz işi yapmanız da dolayısı ile zorlaşıyor.
İnanılmaz bir özenle yapılan show parçaların günlük kıyafetlerle birleşmesi çok hoşuma giden bir konsept. Giyen kişide hem umursamaz hem de düşünülmüş bir görünüm yaratıyor. Bu mantıkla yola çıkarak sade tasarımları couture parçalarla süslediğim bir koleksiyon yaratma fikrindeyim. Yaptığım tasarımların, sokaktan çok kopmayarak yaratıcı detaylara sahip olmasına çalışıyorum. İpekyol’da kendimi geliştirme şansı bulduğum bir denim ve basic ürün grubu algım oluştu. Artık bir koleksiyonu içinde basic parçalar olmadan hayal edemiyorum. Bu nedenle kendi koleksiyonlarımda da bu mantığı devam ettirme niyetindeyim.
Bir tasarımcı olarak asla yapmak istemeyeceğin şey nedir?
Gelinlik gerçekten yapmak istemiyorum. Umarım yıllar sonra bu cevabıma gülmem ama galiba gelinlerden biraz korkuyorum. :)) İşin ironik tarafı benle aynı isimde başarılı bir gelinlik tasarımcısı var. Bazen yanlışlıkla bana mail atıyorlar ben de diğer Banu’ya yönlendiriyorum.
Aslında günümüzde olağanüstü tasarımlar da dahil olmak üzere, her tasarım daha önce yapılmış bir başka tasarımın kopyalanıp üzerine yeni fikirler eklenmesinden doğar. Kopyalamak tasarlamanın başlangıdır. Örneğin, basit bir bisikletin nasıl işlediğini bilmeyen bir kişi yeni bir model tasarlayamaz ve onun daha iyisini yapamaz. Gerçek yaratıcılık, varolan fikirlerin üzerine yeni fikirlerin eklenmesidir. Moda tarihinin en kült stillerinden birine imza atan ve bunu yaparken 2.Dünya savaşı sonrası Avrupa’da durma noktasına gelmiş bir tekstil endüstrisini canlandıran Christian Dior, New Look’u yaptığında elbiseyi yeniden keşfetmemişti. Varolan tasarımların üzerine yenisini ekleyerek yeni bir stil oluşturmuştu. Aynı teknoloji, sanat ve felsefe gibi alanlarda da olduğu gibi moda da bu şekilde gelişmiştir. Olduğu gibi kopyalamanın, kopyalan kişiye kısa yoldan kar elde ettirmesinin dışında topluma hiç bir fayda getirmediğini düşünüyorum. Tasarım yaparken tekerleği tekrar keşfetmeye tabiki gerek yok ancak hali hazırda var olan birşeyi üretmek de toplumu ileriye taşımaz. Bu yüzden bence ilham almak tasarım yapmanın en önemli kısmı. Tüm farkı yaratan onun üzerine ne eklediğimiz.
Bir erkeğin dolabında nasıl her zaman şık siyah bir takım olmalıysa, bir kadının dolabında da minik siyah elbise kesinlikle olmalı. Hatta çeşit çeşit olmalı. Sezona göre kalın ya da ince, askılı ya da kollu, kalem etek veya kloş.. Sade giyinmeyi sevdiğim için benim için kurtarıcı veya sıradan bir tercih değil. Aksine dolabımda bulunmasını en çok sevdiğim parçalar.
Tasarım ve tasarımın hayata geçmesi, çok hızlı işleyen bir süreç. Adeta zamanla yarışıyorsunuz. Bir sezonu tamamlarken bir yandan da yeni sezon fikirleri üretmeye başlıyorsunuz. Bu yüzden bulunduğunuz günün modası sizin için birkaç sezon önceymiş gibi gelmeye başlıyor. Belki de bu yüzden her geçen gün daha da sadeleşen bir tarzım var. Dolabımda her duruma uygun siyah elbiselerim, denim gruplarım ve fazlasıyla t-shirt’um bulunuyor. Ancak çok şık bulduğum dikkat çekici parçaları da almaktan kaçınmıyorum.