Kadın, tanrıça inzivalarında dişiliğini keşfediyor

17.08.2021
334
Kadın, tanrıça inzivalarında dişiliğini keşfediyor

Çağdaş kadın, var olabilmek için her geçen gün biraz daha erkeksileşiyor, biraz daha özünden uzaklaşarak dişiliğinin üstüne suni bir örtü sürüklüyor. Ancak bu halinden ne kendi memnun, ne yaşamındaki erkek, ne de çocuğu…

“Kadın dönüşürse her şey dönüşür” fikriyle Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner tarafından hazırlanan Tanrıça İnzivaları, olmadığı bir şeye dönüştürülen ve çağdaş dünyada var olabilmek için dişiliğini unutarak erilleşen kadının, fabrika ayarlarına geri dönmesini sağlıyor.

Çağdaş kadın, var olabilmek için her geçen gün biraz daha erkeksileşiyor, biraz daha özünden uzaklaşarak dişiliğinin üstüne suni bir örtü sürüklüyor. Erkeksileşmemeye çalışan kadın ise daha çok ‘cinsiyetsiz’ gibi davranmayı biliyor.  Ancak, yüksek eril enerji ile yaşamaya mahkûm edilen kadın,  ne kendine kendini beğendirebiliyor, ne erkeğine, ne de çocuğuna… 

Mitolojik yarıyıllarda doğurganlığı sebebiyle tapınılan, soyu belirleyen, hâkim olan, saygı dinlenen, heykelleri ile kutsallığı jenerasyondan nesile aktarılan kadın, “hamile olduğu için caddeye çıkması ayıp karşılanan” bir varlık haline nasıl geldi bilinmez. Ancak, fabrika ayarlarına geri dönmek sadece kadının değil, bütün cemiyetin mutluluğu için bir başlangıç olacak belki de.

Kadın dönüşürse her şey dönüşür

Bugüne kadar, kadın ve erkek pek çok danışanla çalışan Spritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner, yaptığı bu çalışmalarda genellikle esastaki sualin anne ve baba kaynaklı olduğunu belirterek, “Ancak, kadın dönüşür ve özüyle buluşursa her şey dönüşür” diyor. Gülden Üner konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Şayet kadın özündeki hakikat kadınlığı ile yaşamın içinde var olmayı başarabilirse, işte o zaman, onun yetiştirdiği kız ya da oğullar çok daha sıhhatli bireyler olur. Lafını ettiğimiz kadının olmadığı bir şeye dönüşmesi değil.

Bütün tersi, olmadığı bir şeye dönüştürülen kadının fabrika ayarlarına geri dönmesi… Tanrıça İnzivaları, işte bu düşünce neticesinde ortaya çıkan ve ‘Ben’ini şereflendirmeyi unutan kadınlara özel iki günlük bir kamp…”

Çağdaş dünya eril beğenir

Gülden Üner, kadının çağdaş dünya ile birlikte gitgide erilleştiğini öne sürerek, şunları söyledi

“Çağdaş dünya eril beğenir. Çağdaşlaşma ile birlikte kadın, erkekle birlikte yaşamın her noktasında mesullükler aldı. Hatta öyle bir noktaya geldi ki, erkeğin yaptığı her şeyi yapmakla kanaat etmedi erkeğin de mesullüğünü almaya başladı.

Erilin kaideleri ile oluşan iş yaşamı ise kadının dişil enerjisine son darbeyi vuran yer oldu. Dişil enerjisi eksilirken, eril enerjisi yükseldi. Zira kadın, hakikat eforun kaynağının kendisi olduğunu unuttu ve iş yaşamında ‘erilleşmeyi’ eforluluk saydı.

Ve bu tüm yaşamına tesir etmeye başladı. Oysa ki diş değil dişiliğini gösterse, hem iş hem özel yaşamında çok daha mutlu, çok daha başarılı olacak.”

Erkeği şifalandıracak olan da kadın

Çağdaş dünyada var olabilmek için erilleşen ve dişiliğini unutan kadınlara kadınlığını yine hatırlatmak üzere hazırlanan Tanrıça İnzivaları’nda, kadına dişil enerjisini nasıl harekete geçireceği öğretiliyor.

Tüm dünyayı tesiri altına alan eril enerjinin, dişil enerjiyle nasıl balansta olabileceğini anlatan Üner, “Yapmaya çalıştığımız zekâsal, bedensel, ruhsal ve nefsani kalıplarımızı görmek ve bunlardan hürleşmek. Kendimizi kazanmak.

Öte yandan, kadının unuttuğu dişil enerjisini uyandırması yalnızca kendi kurtuluşu olmayacak, aynı zamanda erkeği şifalandıracak olan da bu enerji” diyor.

Erilleştikçe kirlendi dünya

Gülden Üner, dişil ve eril enerjisi balansta olduğu için huzur ve barış içinde yaşayan anaerkil bir cemiyetin nasıl erilleşmeye başladığını şöyle anlatıyor:

 “Anaerkil cemiyette kadın kutsal ve neredeyse ‘tanrıça’… Feylesoflar, antropologlar ilk cemiyetlerin, cinsel ilişki ve gebelik arasındaki bağdan habersiz olduğunu, dolayısıyla babalık kavramının da olmadığını söylüyor. Kadın, çocuk doğurarak ‘insan üreten’ bir yaratıcı konumunda. Bu surattan kutsal ve ehemmiyetli!

Anaerkil cemiyetlerde, çocuklar dahil olmak üzere, mülkiyet kavramı olmadığı için barış içinde yaşanıyor. Yavaş, sakin, huzurlu, barışçıl dişil enerji egemenken, eril enerji yavaş yavaş kontrolü ele geçirmeye başlıyor. Anaerkil kumpasta şimdi olduğu gibi; ‘Yetmeyecek, benim olsun!’ fikri yok. 

Anaerkil cemiyette ‘her şey herkese yeter’ diye düşünülür ve bir paylaşma anlamı vardır. Bütün bir dişil enerji işi bu, paylaşmak. Ancak, bu yarıyıl uzun sürmüyor. Analitik düşünen ve süratli olan eril enerji, kadınların toplayıcı erkeklerin ise avcı olduğu bu yarıyılda, yaptığı buluşlarla kadının ehemmiyetini yavaş yavaş eksiltmeye başlıyor.

Eril enerjisi çalışan erkeğin, kadının kutsallığını elinden alması ve kadının da kendisini erkekten bir adım geride sezmesiyle anaerkilden ataerkile mutasyon asıllaşıyor. Ve sonra bu eril enerji tüm dünyayı tesiri altına alıyor.

Dişiler bile, hakikat eforun kendilerinde olduğunu unutup erilleşmeye başlıyor.”

Dişil enerji yoksa bolluk&bereket de yok…

Gülden Üner’e göre dünyanın gitgide erilleşmeye başlaması ile birlikte savaşlar çoğalırken bolluk&bereket eksilmeye başladı.

Erkeklerin idarediği, eril enerjinin dominant olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünyada,  kesintisiz çatışma, savaşlar insana,tabiata, inançlara,efor çekişmeleri var. Üner, “Şayet bir yerde, bir cemiyette bolluk bereket ile alakalı bir kasvet yaşanıyorsa, ekonomik bir kasvet yaşanıyorsa orada dişil enerji çalışmıyor demektir.

Bu hane için de geçerlidir. Bolluğu bereketi yaratan dişil enerjidir, ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ lafı da buradan kazanç” diye anlatıyor.

Enerjinin azı karar çoğu hasar

Tanrıça İnzivaları’nda, kadınların dişil&eril enerjilerinin balansta olmasını yasaklayan kodlar üzerine çalışmalar yaptıklarını söyleyen Gülden Üner, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Bu eğitim; kadın olarak eforunu ortaya çıkarmayı arzulayan ve kendilerine anlam ifade edecek bir dünyada yaşamak isteyen kadınlar için hazırlandı. Bazı kadınlar vardır; girdikleri her etrafta bir anda tüm dikkatleri üzerlerine sürüklerler. Bir mıknatıs gibi…Oysa ki hiç de değişik değillerdir. Ne giysileri, ne makyajları, ne fiziksel özellikleri.

Onları değişik kılan, dişil&eril enerjilerinin balansta olması.  Kadın ya da erkek, hiç fark etmiyor. Hepimizde bu iki enerji var ve bunlar balansta ise her şey yolunda demektir. Ama, bunlardan bkocaman öbürünü baskılamışsa, eyvah ki ne eyvah! Kadın; yüksek dişil enerjiye sahip olduğunda bunu eril enerjisi ile dengeleyemezse daha pasif kalıyor ve eyleme geçmekte zorlanıyor.

Yüksek eril enerjiye sahip olduğunda ise; daha devirici, hakimiyetçi, sert ve efor odaklı oluyor. O zaman ne oluyor; yaşamımızda bir şeyler yolunda gitmemeye başlıyor… Alt bilincimizden gelen olumsuz inanç kalıplarının yarattığı fobiler de ilave edilince; dişil enerjiyi baskılayarak yok saymaya başlıyoruz.

Kadınlar olarak varoluş sisteminin bize verdiği derin dişiliğin gizeminin ne kadar farkında olursak bilincimizin o kadar huzurlu olmasına izin veririz. “

YAZAR BİLGİSİ

maltepe escort ataşehir escort idealtepe escort anadolu yakası escort kadıköy escort bostancı escort pendik escort ataşehir escort şişli escort göztepe escort pendik escort kartal escort bostancı escort erenköy escort maltepe escort pendik escort bostancı escort ümraniye escort şerifali escort kartal escort maltepe escort tuzla escort pendik escort anadolu yakası escort acıbadem escort ümraniye escort escort bayan maltepe escort ümraniye escort ataşehir escort kadıköy eskort pendik eskort ataşehir escort ümraniye escort kadıköy escort escort bayan maltepe escort sex hikaye yeni seks hikaye gerçek sex hikaye sex hikaye seks hikayeleri sex hikayesi gerçek sex hikayeleri