Bir tutam hayat: Oynadık işte
12.05.14
İsme, konuşmaya kendini fazla kaptırmamaya çalışarak, sanki kendini frenlemek istercesine durgundu. Ama bir yanı daha çok konuşmak, Ali’nin hakkında daha çok şey bilmek için yanıp alevleniyordu.
Ali ise kendini çoktan kaptırmıştı bu hoş kıza; suratına bakıp bir tebessümse gamzelerinde kaybolup gidecekti. Kalbi balonlara helyum pompalayıp onları semana yollayacak kadar süratli atıyordu. Kalbinden geçen tüm sesleri susturup İsme’nın dudaklarından dökülen kelimelerin peşine düşmüştü.
Bu kızı daha da yakından tanımalı, onu çok hoşlanmalıydı…
Kapı önü bekleyişi
Yol bitmiş, İsme’nın evine varmışlardı. İsme yalnızca teşekkür etti ve gecenin bitkinliğinden kalma giysilerini değiştirmek için konuta girdi. Anahtarı elinde kapıya yöneldiğinde nasıl içten, nasıl hoş izlendiğini hissetti. Artık öğreniyordu, Ali orada konuttan çıkmasını bekleyecekti.
İsme’nın da bir yanı bunu çılgın gibi istese de çıktığında kapıda olmamasını diledi. Kafasındaki düşünceler iş için hazırlanırken dahi beynini talan ediyordu. En hoşlandığı kedi desenli beyaz tişörtünü ve kotunu giydi. Üzerinde küçücük bir kedi figürü olan kolyesini de unutmadı. Konuttan çıktı.
Kapıyı açtığında Ali yoktu. İçi azıcık olsun kırılsa da, “Doğrusu bu” diyerek durağa doğru yöneldi. Ama köşeyi döndüğünde Ali tüm dünyayı aydınlatmaya yetecek kadar tebessümüyordu ona. İkisi de hiçbir şey demedi. Durağa yürüdüler, otobüs geldi bindiler.
Canım 48T
İsme’nın bu otobüsten sonra aktarma yapıp 48T kodlu otobüse binmesi gerekiyordu işe gitmek için. Şimdiki otobüsten indiklerinde de Ali oradan konuta gidecekti. Bu seferki yolculuk suskundu.
Hiç konuşmadan tamamladıkları yolun sonunda otobüsten indiler ve İsme 48T’yi beklemek için değişik durağa yürümeliydi. Natürel ki Ali de ona vazgeçmedi. Azıcık sonra otobüs geldi ve Ali’nin suratındaki gölge İsme’nın gözünden kaçmadı.
Ali’ye dönüp her şey için teşekkür etti ve ucu kırık bir görüşürüzün ardından otobüse binip gitti.
Uykusuz gözler
İsme’yı güç bir gün bekliyordu. Hakikatinde baktığı her yerde Ali vardı, ama İsme bunu tam duygu yüküyle yalanlıyordu. Kendini işe kaptırıp duygularından kaçmak bu kızın rutiniydi. Zira kendinden evvel gelen herkes ve herkesin duyguları vardı. Bu, zamanla onun canını en çok yakan şey olacaktı.
Bugün yeniden çok işi vardı. İlgilenmesi gereken davetliler, mailler, yurt dışı telefonları ve natürel ki faturalar… Artık neredeyse gözü kapalı fatura kesiyordu. Bugün kestiklerinden biri daha cümbüşlü olacaktı yalnızca.
Elinde birikmiş faturalar, gözlerinin bitkinliği… Sonunda kağıtların üzerinde uyukladığını fark ettiren telefonunun ileti sesi oldu. İrkilerek uyandığında gözlerine inanamadı. İletinin sahibi “Ali Açma” diye kaydolduğu dün gecenin başkahramanı Ali’ydi. Bu vakanın şokunu yaşarken gözü faturalara ilişti ki, içinden suskun çığlıklar attı bir an.
Oynadık işte
İsme elinde faturayla kalakaldı. İşvereni karşısındaki masada bilgisayarda her şeyden habersiz çalışıyordu. Bir an evvel bu rezilliği düzenlemeliydi. Zira uyukladığı o zaman diliminde kargacık burgacık bir şeyler yazmıştı.
Çeper güç analiz ettiğinde gözlerine inanamadı. Bir iki sayı yazıp sonrasına “Oynadık işte” yazmıştı. Gülse mi ağlasa mı öğrenemiyordu. Bir anlık soğukkanlılığının ardını kafasına derledi. Olması gereken sayıları el yeteneği ile yazının biçimine uydurarak ilave etti ve faturayı kesti.
Geri gelen afallamışlık
Faturanın üstüne şokunu atlatmak için kendini lavaboya attı ve suratına arkası arda su çarpmaya başladı. Aynada kendine baktığında birden Ali’yi görmüş gibi oldu. Sonra birden gelen iletiyi anımsadı ve bir hışımla suratını silip olabildiğince sakin masasına döndü.
Telefonuna tekerrür baktı; rüya görmemişti. Gerçekten de whatsapptan gelen iletinin sahibi “Ali Açma” idi. Evet dün gece onu telefonuna böyle kaydolmuştu, ama ona numarasını vermediğinden emindi.
Şimdi ondan nasıl kaçacaktı?
Bulutlara saklanmalıydı…
Art yarın
Damla Karakuş
Bir tutam hayat: Yol sohbeti – Dördüncü kısım için tıklayınız